Sinema izleyicisine karşı takınılması gerektiği tavır sinema tarihi boyunca tartışma konusu olmuştur. Film, izleyicisine ne tür bir deneyim sunmalıdır? Onu mutlu mu, yoksa mutsuz mu etmelidir? Filmlerin amacı duyguyu yansıtmak mıdır, yoksa izleyicinin kendi içindekine dokunmak mıdır? Sinema, estetiği itibariyle iyi ve güzel masalsı bir dille mi anlatmalıdır, yoksa bizi suratımıza yumruğu mu patlatmalıdır? Gaspar Noé’nin suratımıza yumruğu patlatmayı düşünenlerden olduğu hepimizin malumu zaten, ancak ben Climax’in epey sert bir yumruk olduğunu söylemek için buradayım.
1996 Fransa’sında bir grup dansçının hikayesi Climax. Dünyanın farklı ülkelerinden ve kültürlerinden gelen ancak ortak tutkuları dans olan bu grup oluşturacakları harika gösteriler ile önce Fransa sonra da Amerika Birleşik Devletleri’nde büyük ses getirmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla boş bir okul binasında toplanan ve prova yapan grup, provadan sonra biraz eğlenmeye karar verirler ve Gaspar Noé’de işte yumruğunu burada havaya kaldırır ve midemizin kaldıramayacağı ne kadar şey varsa önümüze çıkarır. Şunu söylemek gerek, bu filmi izleyebilmek için ar damarınızın çatlamış olması yetmez, komple yok olmuş olması lazım. Aksi takdirde filmi izlerken epey zorlanabilirsiniz. Ben bu tip filmlerde zorlanma eşiği epey yüksek bir insan olmama rağmen özellikle bazı sahnelerde bir hayli kötü hissettiğimi söylemeliyim.
Film, 97 dakikalık bir süreye sahip olmasına rağmen bu sürenin azımsanmayacak bir kısmı dans sahneleriyle geçiyor. Özellikle filmin ilk yarısının büyük çoğunluğu ve ikinci yarıdaki yaklaşık 10 dakikalık sekans boyunca yalnızca dans sahneleri izliyoruz. Filmin toplam 5 sayfalık senaryosu düşünülünce pek de şaşırtmayan bir sonuç bu aslında. Noé, filmi belirli bir senaryo üzerine inşa etmekten ziyade oyuncuları serbest bırakmayı tercih etmiş. Bu kulağa cesur gelse de işin daha etkileyici kısmı filmin kadrosunda yalnızca bir tane profesyonel oyuncu bulunuyor olması. Selva rolüyle karşımıza çıkan Sofia Boutella dışındaki tüm oyuncular Noé’nin farklı alanlardan seçtiği dansçılar. Aralarında her ne kadar sinema deneyimi olanlar olsa da temel mesleklerinin ve alanlarının oyunculuk olmaması fakat buna rağmen Noé’nin onlara oldukça cüretkâr bir alan tanıması aslında onun ne kadar cesur bir yönetmen olduğunun göstergesi. Bu bakımdan Noé’nin kişiliğinin filmleriyle hayli uyumlu olduğunu söylemek mümkün.
Oyuncuların çoğunlukla dansçılardan seçilmesi, Noé’ye aslında pek çok yönetmenin göz ardı edeceği bir artıyı kazandırmış. Çoğu yönetmen profesyonel oyuncularla çalışıp onları dans konusunda geliştirmeyi tercih ederek aslında filmin ana temasını ıskalayacakken Noé dansçılarla çalışarak filmin asıl konusunda başarılı olmasını sağlamış. Bu bakımdan her ne kadar filmin büyük bir çoğunluğunu alması benim için bir eksi olsa da dans sahneleri güzelliği ve uyumuyla izleyiciyi etkilemeyi başarıyor.
Noé sinemasın bir diğer alameti farikası şüphesiz görselliğidir. Deli dolu görselliğiyle klasik kalıpları yıkmayı seven Noé bu filminde de klasik sinemaya dair ne varsa yerle bir ediyor. Sürekli kriz halindeymiş gibi duran ışıklandırması, kimi sahnede yalpalayan kimi sahnede ters dönerek izleyiciyi allak bullak eden kamerası ve alışılmışın dışında açılarıyla film görselliğiyle ben buradayım diyor. Zaten film boyunca kendinizi bu ilginç görselliğe kaptırıp gidiyorsunuz. İçerik yer yer oldukça kuvvetli meydan okumalarda bulunsa da görsel üslup sizi içine çekiyor ve bir daha bırakmıyor. Sürekli olarak hareket halinde olan kameranın yanında yerinde duramayan müzikler de eklenince film adeta bir cümbüşe dönüyor. Filmi izlerken kendinizi sandalyenizde sallanır halde bulmanız oldukça normal.
Tabii tüm bunların yanında filmin birtakım eksileri de yok değil. Örneğin dans sahnelerine tanınan süre 5 sayfalık senaryonun bariz bir sonucu. 97 dakikanın en az 30-35 dakikası boyunca dans izliyoruz ve her ne kadar başta tatlı bir hava verse de işler bir noktadan sonra “eh be” dedirten noktaya geliyor. Müzik seçiminde yapılan kronolojik hata da filmin 15 günlük çekim süresinin cüretkâr meydan okumasına karşı biraz tat kaçırıyor.
Tüm bunları düşününce filmlerin sizi rahatsız etmesini seviyorsanız, dans sahneleri sizi sıkmıyorsa ve en önemlisi sinemanın kalıplardan arındırılması gerektiğine inanıyorsanız izlemenizi tavsiye ederim. Aksi takdirde izlemeseniz de dünyanın sonu değil.